Ana Sayfa Hakkımızda Tüm konular Makale İletişim
Öğr.Gör.Hayati BOŞKUT Web Sitemize Hoş Geldiniz.

Tel:

Fax:

Email:

www.hayatiboskut.com.tr

İletisim


Celal Bayar Üniversitesi


Tübitak

Y.Ö.K


ÖSYM

Resmi Gazete


Ana Sayfa

Hakkımızda

Tüm Programlar

Makaleler

“Toplum Sevgi ile  Kaynaşır,Adaletle yaşar  Dürüst Çalışmakla  Ayakta kalır.”                           Farabi
Ana Sayfa Makaleler ve Bilmsel Haberler

Kozmik Top Mermisi

            Gökbilimciler, RX J0822-4300 ad›n› verdikleri bir nötron yıldızını yaklaşık 5 yıldır gözlemliyorlar. Bu dönem içinde NASA’nın Chandra X-ışını Uzay Teleskopu’yla yapılan gözlemler, yıldızın Puppis (Pupa) A süpernova kalıntısının merkezinden inanılması güç bir hızla uzaklaşığını gösteriyor. Bu süpernova kalıntısı ve nötron yıldızı bir yıldızın patlamasıyla, yaklaşık 3700 yıl önce oluşmuşlar. Bu 5 yıllık gözlemler sonucu, nötron yıldızının gökyüzünde ne kadar yer değiştirdiğini ölçen gökbilimciler, onun saatte yaklaşık 5 milyon km hızla hareket ettiğini hesapladılar. Nötron yıldızı bu hızla giderse, birkaç milyon yıl içinse Samanyolu’nun dışına çıkmış olacak. Her ne kadar saatte 5 milyon km çok yüksek bir hız olsa da, bu kadar uzaktaki bir gökcisminin hareketini algılayabilmek için, çok duyarlı gözlemler gerekiyor. Yıldızın 5 yıl içindeki görünür hareketi o kadar küçük ki, gözlemi yapan araştırmacılardan biri olan Frank Winkler, bunu bir bozuk paranın üzerindeki yazıyı bir futbol sahası uzunluğundaki bir mesafeden görmeye benzetiyor. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Robert Petre’yse, bu nötron yıldızının doğduğu andan itibaren dönüflü olmayan bir yolculuğa çıktığını söylüyor. Aslında, gökadanın dışına fırlatılan bir yıldız bulmak gökbilimciler için o kadar da şaşırtıcı değil. Çünkü daha önce de benzer gözlemler yapılmıştı. Bu nötron yıldızını ayrıcalıklı yapan, onun şaşırtıcı hızı. Daha önce keşfedilenlere göre en azından beş kat daha hızlı hareket ediyor.

          Araştırmacılara göre, daha önce gözlenen “hiper-hızlı” yıldızların bu kadar hızlı hareket etmelerinin sorumlusunun, gökadanın merkezindeki karadelik. Oysa, söz konusu RX J0822-4300 nötron yıldızının tamamen farklı bir mekanizmayla fırlatılmış olduğu düşünülüyor. Güneş gibi küçük kütleli bir yıldız ömrünü tamamladıktan sonra çöktüğünde, yıldızın dış katmanlarını oluşturan madde çekirdeğin çevresinde meydana gelen bir parlamayla dışa doğru püskürtülür. Bu patlamalar mükemmel olmasa da genellikle küresel biçimdedir, yani enkaz her yöne dağılır. Daha büyük kütleli yıldızların eseri olan süpernova patlamalarında durum biraz daha karmaşık. Olayı bilgisayarda canlandıran araştırmacılar, yakıtı tükenen ve çekirdeğindeki ışınım basıncı aniden düşen yıldız çekirdeğinin üstüne düşen maddenin çok yüksek enerji ortaya çıkarttığını ve çökmenin karmaşıklığı nedeniyle maddenin tam olarak simetrik saçılmadığını keşfettiler. İşte bu nötron yıldızının başına gelen de bu gibi görünüyor. Gözlemler de kuramı destekliyor ve patlamanın bir yöne doğru gerçekleştiğini, bunun da yıldız çekirdeğini öteki tarafa doğru fırlattığını gösteriyor. Tıpkı bir topun mermiyi fırlatırken geri tepmesi gibi... (Top bir yöne giderken, ondan çok daha hafif olan mermi öteki yöne çok daha hızlı gider.) Doğanın nasıl kozmik toplar yapabileceği anlaşılmış olsa da, RX J0822-4300 nötron yıldızını saate 5 milyon km’lik hıza ulaştırabilecek patlamanın hayal edilenden daha büyük olması, gökbilimcileri hala düşündürüyor.

Chandra X-ışını Merkezi Haber Bülteni, 28 Kas›m 2007

Yeni Karbon Kirliliği:
“Katran Toplar›”
              NASA, ABD Ulusal Bilim Kurumu ve Macaristan Bilim Kurumu’nca desteklenen ve çeşlitli ülkelerden araştırmacılardan oluşlan bir ekip, Macaristan, Hint Okyanusu  ve Afrika’nın güneyinde görülen hava kirliliğinde, önceden bilinmeyen karbonlu parçacıklar bulunduğunu keşfetti. “Katran toplar›” olarak adlandırılan bu parçacıklar, odun ve tarım alanlarının yakılması ve orman yangınları sonucu çıkan dumanın içinde oluşuyor. Araştırmacılara göre, atmosferin alt katmanlarındaki karbon taşıyan parçacıklar, hem küresel iklim değişimini hem de havanın kalitesini etkileyebileceği için önemli bir sorun oluşturuyor. Katran toplarının görünümü, ilk bakışta, kurumu andırıyor. Ancak, elektron mikroskopuyla incelendiğinde ikisinin arasındaki farklar açıkça ortaya çıkıyor. Kurumun yapısı, salkım ya da zincir biçiminde bir araya gelmiş kürelerden oluşuyor. Bu kürelerin her birinde, görünümü soğanı andıran üst üste sarınmış tabakalar bulunuyor. Katran toplarıysa, tek başlarına duran küreler. Bu küreler bir araya gelmiyor ve katmanlardan oluşmuyor. Araştırmacılar, karbon parçacıklarıın iç yapısının optik özelliklerini etkilediğini belirtiyorlar. Parçacığın yüzeyi ne kadar düzgünse, rengi de o kadar koyu oluyor. Havadaki koyu renkli parçacıklar güneş ışığını emdiği için, atmosferin de ısınmasına neden oluyorlar.

BİLİM ve TEKNLOJİ  H A B E R L E Rİ

Dünya’nın  önde  gelen  bilim  dergilerinden Science, bilim ve teknoloji alanında gerçekleşen en önemli buluş ve atılımlar arasında birinci sırayı, mikro düzeyde transistör, tel ve anahtarları birbirine bağlayan ve temel bilgiişlem operasyonlarını gerçekleştiren moleküler ölçekli devrelere verdi.Geçtiğimiz  birkaç  yıl,  nanoteknoloji  denen,metrenin milyarda biri ölçekli mekanik, elektronik ya da organik işlevsel yapıların resmi geçidine tanıklık etti. Bu gelişimi en yakından izleyen,tahmin  edilebileceği  gibi  bilgisayar  endüstrisi. Ancak  tek  tek  nanometre  ölçeğinde  geliştirilen parçaların birbirleriyle, ve çip üzerindeki öteki işlevsel parçalarla bağlanamaması,“nanobilgisayarların”bir bilimkurgu  fantezisi olarak kalacağı  yolunda  kötümser tahminleri  körüklüyordu. Ancak, geride bıraktığımız  yıl,  araştırmacılar,  çok  farklı  malzemeler kullanarak bu yalın parçaları ilk kez devreler halinde bir araya getirmeyi başardılar. Bazı araştırmacılar, nanoteknolojinin  harika  malzemesihaline  gelen  ve  silindir  biçiminde  sarılmıış  kümes telini  andıran  karbon  nanotüplerden yapılmış “transistörleri” saç telinden yüzlerce kez ince altın “nanoteller” aracılığıyla birbirlerine bağlayıp  devreler  oluşturdular.  Başkaları,  küçük kimyasal gruplar ya da tek tek moleküller aracılığıyla mantık devreleri oluşturdular. Moleküllerle  bilgi  işlemenin  insanlık  için  açacağı  ufukları tarif etmeye gerek yok.  Bugünün en gelişkin bilgisayar çipleri (yonga), yaklaşık bir posta büyüklüğü kadar bir  alan üzerinde 40 milyon transistör içeriyor.  Bu çiplerdeki en küçük parçalarsa,yaklaşık 130 nanometre  boyutlarında. Önümüzdeki 10 yıl içinde bilgisayar mühendislerinin yalnızca  bu  küçük  birimleri  değil,  transistörlerin kendilerini de her yüzeyi  120 nanometre olacak boyutlara kadar küçültmeleri bekleniyor. Ama bu ölçek bile moleküllerle kıyaslandığında  devasa kalıyor.  Moleküller,  böyle  bir  transistörden 60.000 kez daha küçük. Molekül ölçeğinde yapılacak transistörlerdense bir çipe milyarlarcası sığabilir. Geçen yıl sonlarında açıklanan daha heyecan verici bir gelişmeyse, İsrailli bilimadamlarının bir  damla  su  içinde  basit  hesaplar yapabilen  1 trilyon  “canlı”  bilgisayarı  DNA moleküllerinden oluşturabilmeleri. Bu gelişme, ileride insan bedeni, hatta hücreleri içinde gezerek hastalıkları haber verecek,  “akıllı”  ilaçları tümör ya da hastalıklı dokulara yönlendirebilecek bilgisayarlara kapıyı aralıyor. Science editörleri, ikinci sıraya canlı hücrelerinde  çok  önemli  roller  üstlendiği  anlaşılan RNA  molekülünün  yapı  ve  işlevleriyle ilgili buluşları  oturttular.  Eskiden yalnızca hücre içinde  mesajları  yada amino asitleri  oraya  buraya ilettiği  sanılan RNA’nın,  bitkilerde olduğu gibi, hayvanlarda da, örneğin kurtçuklarda, farelerde ve insanlarda bazı genlerin  işevini  durdurduğu  ortaya  çıktı. Bu  moleküllerin davranış ve  işlevleri  konusunda  geçen yıl  birbirini  izleyen  buluşlar,bunların yaşamın başlangıcında proteinlerden de önce rol oynadıkları görüşünü güçlendirdi.

Science aralarında  bir  önem sıralaması yapmaksızın aşağıdaki sekiz buluşu da bilimsel  gelişmeleri  olarak  değerlendirdi

Nötrino’nun  Çözülen  Gizi:  Evrenin  en  gizemli  parçacıklarından olan  nötrino,  uzun yıllar fizik  kuramlarına  kolayca  yerleştirilemeyen  bir soru işareti olarak kaldı. Ontario gölünün 2 km altındaki bir madende, içi 1000 ton su dolu bir küre biçimli  Sudbury Nötrino Gözlemevi  ile  Japonya’da  benzer  bir  gözlemevi  olan Super Kamiokande’nin kaydettiği nötrino etkileşim olaylarını karşılaştıran fizikçiler, bu parçacıkların  hiçbir  engel  tanımaksızın  yaptıkları  yolculuk sırasında nötrinonun farklı çeşnilerine dönüşebildiklerini kanıtladılar. Bu kanıt da, Güneş’ten gelen ve Dünya yüzeyinin her santimetrekaresinden saniyede geçen 60 milyar elektron nötrinosunun, neden olması gereken sayının çok altında olduğunu açıkladı.

İnsan  Gen  Haritası  Taslağı: İnsanın  kalıtımsal  özelliklerini  belirleyen  genlerin  sayısının ve yerlerinin belirlenmesi için üç yıl önce başlatılan  çalışmalar,  bir  resmi kurumlar  konsorsiyumuyla, özel bir Amerikan şirketi arasında bir yarışa dönüşünce, ilk taslak açıklandı. Bir teknoloji yarışına  dönüşen rekabet  sonrası  ortaya  çıkan taslak harita bazı büyük sürprizler içeriyordu, İnsan  kromozomları  üzerine  sarılı  ve  toplam  3.3 milyar  baz çiftinden oluşan  DNA dizilerinin, ancak yüzde 2’si genleri oluşturuyor, genomun büyük  kısmıysa işlevsiz  dizilerden  yapılı.  İnsanın tüm  fiziksel  ve  biyolojik  özelliklerini  belirleyen genlerin  sayısı  da  önceden  sanıldığı gibi 100.000  değil, yaklaşık  35.000 kadar ve  ilkel bir kurtçuğun taşıdığı gen sayısından da çok fazla  değil.  Yıl  sonuna  kadar  araştırmalar, taslak haritadaki  boşlukları doldurmaya yöneldi ve  bu arada çoğu bakteri ve virüs olmak üzere 60 kadar organizmanın kesin gen haritası belirlendi.

“Sıcak”  Süperiletkenler:  Sıfır  dirençle elektrik iletimi, bu tür mıknatıslarla temel parçacıkları  hızlandırma  tünellerinde  yönlendirmeye çalışan fizikçilerin ve başta bilgisayar  mimarları olmak üzere pek çok endüstriyel ürün tasarımcısının düşü. İsteyen için bu düş gerçekleşmiyor değil, ama sorun oldukça pahalı olması. Nedeni,iletken  metallerin elektrik  dirençlerini  ancak mutlak sıfıra (-273°C) çok yakın derecelerde yitirmeleri. Geçmiş yıllarda çok özel metal alaşımları kullanılarak bu sıcaklık birkaç dereceyukarı çekilebilmişti.  Ama  asıl  sürpriz magnezyumdiborid gibi çok sıradan bir kimyasal maddenin 39  Kelvin (- 234  °C) gibi  “akılalmaz Keşifler RNA molekülü Sudbury Nötrino Gözlemevi Karbon nanotüpler, altın nanotellerle birbirlerine bağlanıp, nanodevreler oluşturuyorlar.bir sıcaklıkta” süperiletken olduğunun anlaşılmasıyla geldi. Daha sonra araştırmacılar, karbon nanotüplerin bazı özelliklerinden yararlanarak bu “sıcaklığı” –156°C’ye kadar yükselttiler.

Akson Trafik Rehberi: Yol bulan aksonlar, sinirbilim (nöroloji) alanında heyecan verici bir buluş oldu. Aksonlar, sinir hücrelerinin ucunda, başka hücrelerle iletişimi sağlayan ters koni biçimli ipliksi uzantılar. Araştırmacılar embriyo gelişimi sırasında bu aksonların doğru hedefe gitmek için yollarını nasıl bulduklarını bilemiyorlardı. bu alanda önemli ilerlemeler getirdi. 1990’lı yıllarda araştırmacılar aksonlara “buraya gel” yada “çek git” diyen 4 grup molekül sinyali belirlemişlerdi. Aynı tarihlerde gelişen aksonlar üzerinde bu moleküler sinyallere göre hareketi sağlayan almaçlar bulunduğunu da gördüler. Akson bunları sırayla açıp kapatarak, böylece de örneğin gelişmekte olan omuriliğe yaklaşıp sonra uzaklaşarak gideceği yere varıyordu. Ancak, daha sonra almaçların farklı komutları da aynı anda alabildikleri görülünce işler çatallaştı. Aksonun,aynı anda gelen iki çelişen komut karşısında nasıl şaşırmadığının sırrı ancak geçtiğimiz yıl sonunda çözüldü. Akson üzerinde, Slit (yarık) adlı bir yönlendirici molekül için üç farklı almaç bulunuyor ve bunlar değişik biçimlerde bir araya gelerek yakın, uzak ya da orta mesafeli rotalar belirliyorlar. Çelişkili emirler gelince de Slit almacı giderek farklı emir molekülünün almacını kapatıyor.

İklim Alarmı: Birleşmiş Milletler’in desteklediği Hükümetler Arası iklim Değişikliği Paneli, geçen yüzyılda Dünya’nın ortalama sıcaklığının ortalama 0.6°C arttığını ve son 50 yıl süresince bu artışın temel nedeninin, insan kaynaklı sera gazları olduğunu belirledi.Panel ayrıca içinde bulunduğumuz yüzyıl sonuna kadar global sıcaklığın ortalama 5.8°C artacağını açıkladı. Uyarıyı ciddiye alan Dünya ülkeleri atmosfere karbon salımını azaltmak için Kyoto protokolü hükümlerini yaşama geçirmek için anlaşırken, ABD başkanı Bush, protokolün ülke ekonomisine zarar vereceği, gelişmekte olan ülkeleri haksız olarak kayırdığı ve sıcaklık artış tahminlerinin sağlam dayanaklardan yoksul olduğu gerekçesiyle protokolü tanımayacağını açıkladı. Karbon Deliği: ABD, küresel ısınmaya yol açan, ve başta karbondioksit olmak üzere çeşitli sera gazlarının baş üreticisi durumunda. Üç yıl önce atmosferdeki karbondioksit ölçümlerini bilgisayar modellerine uygulayan araştırmacılar, ABD yöneticilerine sıkıntılı suçlamalardan kurtulma olanağı sağladı  Modellere göre Kuzey Amerika, ABD karbon emisyonlarının büyük bir kısmını emen büyük bir tahliye deliğiydi. Ancak sevinç fazla uzun sürmedi. Yer ölçümleri yapan başka bir araştırmacı grubu, kıtadaki tahliye deliğinin, atmosfere atılan karbondioksitin ancak çok küçük bir bölümünü geri emdiğini gösteriyordu. İki kampın modellerini birlikte yürüterek uzlaşmalarına tanık oldu. Sonuç: Kuzey Amerika’daki bitki örtüsü, karbondioksit atımlarının üçte birini emiyor.Kötü haberse, bu deliğin yüz yıl içinde tümüyle yok olacağı.

Atomlarla Uygun Adım: İlk kez 1995 yılında bilimadamları, mutlak sıfır yakınlarına kadar soğuttukları atomları Einstein ve Hintli bilimci Nath Bose’nin öngördükleri biçimde tek bir atommuş gibi davrandırmayı başardılar. Maddenin Bose-Einstein yoğuşumu (Bose-Einstein Concentrate – BEC) denen ve potansiyel pekçok kullanımı olan bu hali, deneyi gerçekleştirenlere geçen yılın Nobel Fizik Ödülü’nü getirdi.Geçen yıl ayrıca BEC deneyleri giderek çeşitlenen atomlarla da oluşturulmaya başlandı. Bir grup, sıçrama potansiyelli (metastable) helyum atomlarıyla BEC oluşturulabileceğini gösterdi. Bu tür atomlarda elektronlar çekirdeğin çevresinde yüksek enerji düzeylerinde toplanmış oluyorlar ve böylece atom, patlamaya hazır bir bombayı andırıyor. Bunların oluşturacağı BEC’lerle silikon üzerine nanodevreler kazınabileceği düşünülüyor. Bir başka grup da, bir süpernova patlamasını andıran ve  Bose- Nova denen bir oluşumu gerçekleştirdi. Deneyde bir atom gazının merkezinin BEC oluşturarak kendi üstüne çökmesi sonucu atomlardan oluşan güçlü bir flok dalgası yayıldı.